19 Mayıs 2012 Cumartesi

Evlilik ve Eşcinsellik III: Tektipleştirme ve Çeşitlilik


Yine eşcinsel evlilikle ilgili bir slogan bozacağım. ‘Bu son olacak’ diye bir söz de veremeyeceğim doğrusu. Zira sürekli üretilip dolaşıma sokuluyorlar ve herbiri sorunun başka veçhelerini serimliyor. Türkçe meali şöyle birşey sloganımızın: “Benim için çok önemli bir konu gey evlilik, daha doğrusu evlilik. Zira, bu öğlen ‘gey yemek’ değil, yemek yedim ve arabamı ‘gey park’ etmedim, park ettim.”



Bu sloganın da altında bir imza var ama gördüğünüz gibi büyüteç gerektirecek bir fontta ve parantez içinde yazılmış. Yani özlü sözün asıl maharetinin imzadan gelmediği, görsel olarak vurgulanmış. Zaten Amerika dışında pek de bir ünü yok, Emmy ödüllü yazar, yapımcı ve komedyen Liz Feldman’ın. Amerika’da hem ünlü, hem de açık bir lezbiyen olduğunu bilmek, benim için yeterli zaten. Öbür sloganlarımızın altında heteroseksüellerin imzası vardı, hatta sloganı söylemekle fahri eşcinsel payesine kavuşulmaktaydı. Bu kez söz bizzat bir eşcinsel tarafından dile gelmiş.

Sloganın, daha önceki iki slogandan bir farkı da, ‘özlü söz’ olmanın sınırlarını zorlayacak kadar uzun olması. Esprili, hatta alaycı bir üslup, ters köşeye yatırma taktiği, vuruculuk ve akılda kalıcılık açısından ise bir sloganda aradığımız herşeye sahip. Ayrıca tipografi ile, görsel olarak da sloganın etkisi pekiştirilmiş. Nasıl ki imza paranteze alınarak etkisi ikinci plana atıldıysa, aynı biçimde büyük yazılan kelimeler, sloganı okumasanız bile özünü ister istemez algılayabileceğiniz şekilde seçilmiş. Yani tipografi sloganın uzunluğunu kısaltmaya, alıntının içinden bir slogan daha çıkartmaya yönelik. Göz ucuyla bakanlar için sloganımız ‘Eşcinsel evlilik EVLİLİKTİR’ diye de okunabilir yani.

Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, ‘Gelin şu eşcinsel kelimesini atalım gitsin’ önerisiyle geliyor slogan karşımıza. Sloganın uzun versiyonunda defalarca tekrar eden kelime, ‘gey’ ne de olsa.  Sloganı sahiplenenlerin dediği şu yani: bakın işte ne kadar da gereksiz uzatıyor herşeyi, lafı dolandırmaya, kulağımızı tersten göstermeye neden oluyor bu kelime. Ne kadar ‘silbenisi’ var şu tekrar eden kelimenin değil mi? Bak özlü söz bile edemiyor insan bu kelimeyi herşeyin başına koyacağım ısrarından. İyisi mi atalım şu kelimeyi gelelim sadede. Siz de rahat edin, biz de. Bir daha da siz, biz, ayrı gayrı olmasın.

Bir önceki sloganda da söylemiştim: bu evlilik mevzuu, tam da bunu yapmak için var zaten, gey kelimesini silmek için, içini boşaltmak için, açıkça yok etmek için. Yokedilme korkusuyla gizlenmekten bıkan, yoksayılmaya isyan eden, eşcinselim demekten ‘onur’ duyduğunu kanıtlamak için onur yürüyüşleri düzenleyen eşincinsellerin geldiği nokta bu. Artık asıl talep, eşcinsel kelimesini ortadan kaldırmak, kullanmamak. Utandığından değil, gereksiz bulduğundan, olmayan bir farkı varmış gibi yaptığından.

İlk sloganımızda da değindiğim asimilasyon yanlısı eşcinsel hareketinin politik duruşunun özeti bu slogan. Bu hareket eşitliğe giden tek yolun, aynılıktan geçtiği inancı üzerine inşaa ediliyor. Çok pragmatik bir hareket bu yani mevcut sistemden, en kısa sürede, en çok hakkı koparmak için geliştiriyor  stratejilerini. Sistemin kendisiyle hiç bir derdi yok, tek derdi dışında olmak, sistemin nimetlerinden yararlanamamak. Bu politika sürekli ‘biz de tıpkı sizin gibiyiz, hiçbir farkımız yok’ demenin binbir yolunu üretiyor. ‘Vallahi biz de vatana millete bağlı, işinde gücünde, çoluk çocuk sahibi uslu cici çocuklarız.’ Demekten dilinde tüy bitiyor. Ve tabii ki 40 kere dersen olur atasözünü de bir kez daha doğruluyorlar çünkü sürekli hiçbir farkım yok dersen sonunda hiç bir farkın kalmıyor.

‘Farklı olmam benim herhangi bir haktan mahrum olmamı gerektirmez’, ‘hak talep etmem için önce aynı olduğumu kanıtlamak zorunda değilim’ gibi akıl yürütmelere tamamen yabancı bu siyaset. Tam da farkın otomatikman bir hiyerarşi yarattığına mutlak bir imanı olduğu için sistemle bu kadar aynı bakıyor dünyaya zaten. Fark varsa, farklı yaşam biçimleri varsa, mutlaka biri iyi, biri kötü olmalı, mutlaka biri diğerine taabi tutulmalı. O halde hak talep ediyorsak, hiçbir farkımız olmadığını kanıtlamalıyız ve ilk kanıtımız ‘biz de fark sevmiyoruz’ demek olmalı. Eşcinsel evlilik kampanyası bu siyasetin şahikasını oluşturuyor. Ha tabii dünyada kazanılan eşcinsel haklarının hemen hepsi bu stratejiyle kazanıldı. Yani evet işe yarıyor ama bedeli farkın silinmesi, bedeli tektipleştirme. Ve tektipleştirme, şahsen bence, faşizmin en basit, en yalın, en özlü tanımı.

Belli ki ‘imkansız’ olduğu düşünülüyor ama inanın “gey yemeği” diye birşey var. Hiç de aynı şey değil heteroseksüellerle geylerin hayatı, hayatının herhangi bir ritüeli. Ama tabii ‘gey’ kelimesinin sadece homoseksüel kelimesinin kulağa daha hoş gelen, modern bir versiyonu olduğunu düşünüyorsanız bunu anlamak pek mümkün değil. Gey sonuçta sadece hemcinslerini arzulayanları değil, belli bir altkültürü tanımlamak için icad edilmiş bir kelime özünde. Şehirli, açık, kendi mekanları ve kendi kültürel ritüelleri olan bir eşcinsel türünü. Sadece cinsel arzu nesnesinin cinsiyeti farklı olan değil, yaşam tarzı farklı olan bir eşcinsel türünü. Bir alternatif altkültür mensubu olarak eşcinselli. Fark silindiğinde, eşcinsellerin tek istediği tıpkı heteroseksüeller gibi yaşamak olduğunda, gerçekten de gey diye bir kelimeye gerek kalmıyor. Ve doğrudur eşcinsel evlilik olmaz, evlilik olur zira evlilik, bu çatı altına giren herkesi tektipleştirmek, düzene sokmak, hizaya getirmek için varolan bir kurumdur. Farklı bireyler olarak kapısından girer, tektipleştirilenler arasına katılarak çıkarsınız.

Yani, ben bu sloganın ilk kısmına katılıyorum. Eşcinsel evlilik diye birşey yok, evlilik diye birşey var. Ve evlilik zaten fark belirten eşcinsel gibi sıfatları, ezip silip yoketmek için var.

Ama ikinci kısmına katılmıyorum.

Evlilik kurumu gibi toplumun diğer zapturapt altına alıcı kurumlarının kollarına koşmadığınız sürece, gey olmak, heteronormatif düzende farkına bile varılamayan bir çeşitlilik dünyasında yaşamak demek. Yemek yemekten, araba park etmeye kadar uzanan bütün bu gündelik ritüellerin tümünü yapmanın aslında bir sürü farklı yolu olduğunu fark etmenize neden olan bir çeşitlilik. Herşey bir yana bakın sokaklara, herkes siyah, lacivert, gri, kahverengi. Gözünüze şöyle parlak, rengarenk bir kıyafet çarparsa bilin ki, ya geydir, ya da norm dışında sayılmasına neden olan başka bir özelliği vardır.

Zira ‘komşular ne der’, ‘anam babam nasıl karşılar’, ‘patronumun kulağına gider de işimden olur muyum’ diye, kişisel gardiyanlarınız ve hakimlerinizin gözünden kendinizi sürekli incelemeyi, farklarınızı törpülemeye çalışmayı, dikkat çekmemek için binbir takla atmayı bir kez kesince,  inanın öğle yemeği yemenin de, herkesin yaptığından farklı yolları olduğunu keşfetmeye başlarsınız. 

Tavsiye edilir.

1 yorum: