Yine eşcinsel
evlilikle ilgili bir slogan bozacağım. ‘Bu son olacak’ diye bir söz de
veremeyeceğim doğrusu. Zira sürekli üretilip dolaşıma sokuluyorlar ve herbiri
sorunun başka veçhelerini serimliyor. Türkçe meali şöyle birşey sloganımızın: “Benim için çok önemli bir konu gey evlilik, daha doğrusu evlilik. Zira, bu
öğlen ‘gey yemek’ değil, yemek yedim ve arabamı ‘gey park’ etmedim, park
ettim.”
Bu sloganın da
altında bir imza var ama gördüğünüz gibi büyüteç gerektirecek bir fontta ve
parantez içinde yazılmış. Yani özlü sözün asıl maharetinin imzadan gelmediği,
görsel olarak vurgulanmış. Zaten Amerika dışında pek de bir ünü yok, Emmy
ödüllü yazar, yapımcı ve komedyen Liz Feldman’ın. Amerika’da hem ünlü, hem de
açık bir lezbiyen olduğunu bilmek, benim için yeterli zaten. Öbür
sloganlarımızın altında heteroseksüellerin imzası vardı, hatta sloganı
söylemekle fahri eşcinsel payesine kavuşulmaktaydı. Bu kez söz bizzat bir
eşcinsel tarafından dile gelmiş.
Sloganın, daha
önceki iki slogandan bir farkı da, ‘özlü söz’ olmanın sınırlarını zorlayacak
kadar uzun olması. Esprili, hatta alaycı bir üslup, ters köşeye yatırma
taktiği, vuruculuk ve akılda kalıcılık açısından ise bir sloganda aradığımız
herşeye sahip. Ayrıca tipografi ile, görsel olarak da sloganın etkisi pekiştirilmiş.
Nasıl ki imza paranteze alınarak etkisi ikinci plana atıldıysa, aynı biçimde
büyük yazılan kelimeler, sloganı okumasanız bile özünü ister istemez
algılayabileceğiniz şekilde seçilmiş. Yani tipografi sloganın uzunluğunu
kısaltmaya, alıntının içinden bir slogan daha çıkartmaya yönelik. Göz ucuyla
bakanlar için sloganımız ‘Eşcinsel evlilik EVLİLİKTİR’ diye de okunabilir yani.
Başka bir şekilde
ifade etmek gerekirse, ‘Gelin şu eşcinsel kelimesini atalım gitsin’ önerisiyle
geliyor slogan karşımıza. Sloganın uzun versiyonunda defalarca tekrar eden
kelime, ‘gey’ ne de olsa. Sloganı
sahiplenenlerin dediği şu yani: bakın işte ne kadar da gereksiz uzatıyor
herşeyi, lafı dolandırmaya, kulağımızı tersten göstermeye neden oluyor bu kelime.
Ne kadar ‘silbenisi’ var şu tekrar eden kelimenin değil mi? Bak özlü söz bile
edemiyor insan bu kelimeyi herşeyin başına koyacağım ısrarından. İyisi mi atalım
şu kelimeyi gelelim sadede. Siz de rahat edin, biz de. Bir daha da siz, biz,
ayrı gayrı olmasın.
Bir önceki sloganda
da söylemiştim: bu evlilik mevzuu, tam da bunu yapmak
için var zaten, gey kelimesini silmek için, içini boşaltmak için, açıkça yok
etmek için. Yokedilme korkusuyla gizlenmekten bıkan, yoksayılmaya isyan eden,
eşcinselim demekten ‘onur’ duyduğunu kanıtlamak için onur yürüyüşleri
düzenleyen eşincinsellerin geldiği nokta bu. Artık asıl talep, eşcinsel
kelimesini ortadan kaldırmak, kullanmamak. Utandığından değil, gereksiz bulduğundan,
olmayan bir farkı varmış gibi yaptığından.
İlk sloganımızda
da değindiğim asimilasyon yanlısı eşcinsel hareketinin politik duruşunun özeti
bu slogan. Bu hareket eşitliğe giden tek yolun, aynılıktan geçtiği inancı
üzerine inşaa ediliyor. Çok pragmatik bir hareket bu yani mevcut sistemden, en
kısa sürede, en çok hakkı koparmak için geliştiriyor stratejilerini. Sistemin kendisiyle hiç bir derdi yok, tek
derdi dışında olmak, sistemin nimetlerinden yararlanamamak. Bu politika sürekli
‘biz de tıpkı sizin gibiyiz, hiçbir farkımız yok’ demenin binbir yolunu
üretiyor. ‘Vallahi biz de vatana millete bağlı, işinde gücünde, çoluk çocuk
sahibi uslu cici çocuklarız.’ Demekten dilinde tüy bitiyor. Ve tabii ki 40 kere
dersen olur atasözünü de bir kez daha doğruluyorlar çünkü sürekli hiçbir farkım
yok dersen sonunda hiç bir farkın kalmıyor.
‘Farklı olmam
benim herhangi bir haktan mahrum olmamı gerektirmez’, ‘hak talep etmem için
önce aynı olduğumu kanıtlamak zorunda değilim’ gibi akıl yürütmelere tamamen
yabancı bu siyaset. Tam da farkın otomatikman bir hiyerarşi yarattığına mutlak
bir imanı olduğu için sistemle bu kadar aynı bakıyor dünyaya zaten. Fark varsa,
farklı yaşam biçimleri varsa, mutlaka biri iyi, biri kötü olmalı, mutlaka biri
diğerine taabi tutulmalı. O halde hak talep ediyorsak, hiçbir farkımız
olmadığını kanıtlamalıyız ve ilk kanıtımız ‘biz de fark sevmiyoruz’ demek
olmalı. Eşcinsel evlilik kampanyası bu siyasetin şahikasını oluşturuyor. Ha
tabii dünyada kazanılan eşcinsel haklarının hemen hepsi bu stratejiyle
kazanıldı. Yani evet işe yarıyor ama bedeli farkın silinmesi, bedeli
tektipleştirme. Ve tektipleştirme, şahsen bence, faşizmin en basit, en yalın,
en özlü tanımı.
Belli ki
‘imkansız’ olduğu düşünülüyor ama inanın “gey yemeği” diye birşey var. Hiç de
aynı şey değil heteroseksüellerle geylerin hayatı, hayatının herhangi bir
ritüeli. Ama tabii ‘gey’ kelimesinin sadece homoseksüel kelimesinin kulağa daha
hoş gelen, modern bir versiyonu olduğunu düşünüyorsanız bunu anlamak pek mümkün
değil. Gey sonuçta sadece hemcinslerini arzulayanları değil, belli bir
altkültürü tanımlamak için icad edilmiş bir kelime özünde. Şehirli, açık, kendi
mekanları ve kendi kültürel ritüelleri olan bir eşcinsel türünü. Sadece cinsel
arzu nesnesinin cinsiyeti farklı olan değil, yaşam tarzı farklı olan bir
eşcinsel türünü. Bir alternatif altkültür mensubu olarak eşcinselli. Fark silindiğinde,
eşcinsellerin tek istediği tıpkı heteroseksüeller gibi yaşamak olduğunda,
gerçekten de gey diye bir kelimeye gerek kalmıyor. Ve doğrudur eşcinsel evlilik
olmaz, evlilik olur zira evlilik, bu çatı altına giren herkesi tektipleştirmek,
düzene sokmak, hizaya getirmek için varolan bir kurumdur. Farklı bireyler
olarak kapısından girer, tektipleştirilenler arasına katılarak çıkarsınız.
Yani, ben bu
sloganın ilk kısmına katılıyorum. Eşcinsel evlilik diye birşey yok, evlilik
diye birşey var. Ve evlilik zaten fark belirten eşcinsel gibi sıfatları, ezip
silip yoketmek için var.
Ama ikinci
kısmına katılmıyorum.
Evlilik kurumu
gibi toplumun diğer zapturapt altına alıcı kurumlarının kollarına koşmadığınız
sürece, gey olmak, heteronormatif düzende farkına bile varılamayan bir
çeşitlilik dünyasında yaşamak demek. Yemek yemekten, araba park etmeye kadar
uzanan bütün bu gündelik ritüellerin tümünü yapmanın aslında bir sürü farklı
yolu olduğunu fark etmenize neden olan bir çeşitlilik. Herşey bir yana bakın
sokaklara, herkes siyah, lacivert, gri, kahverengi. Gözünüze şöyle parlak,
rengarenk bir kıyafet çarparsa bilin ki, ya geydir, ya da norm dışında
sayılmasına neden olan başka bir özelliği vardır.
Zira ‘komşular ne
der’, ‘anam babam nasıl karşılar’, ‘patronumun kulağına gider de işimden olur
muyum’ diye, kişisel gardiyanlarınız ve hakimlerinizin gözünden kendinizi
sürekli incelemeyi, farklarınızı törpülemeye çalışmayı, dikkat çekmemek için
binbir takla atmayı bir kez kesince, inanın öğle yemeği yemenin de, herkesin yaptığından farklı
yolları olduğunu keşfetmeye başlarsınız.
Tavsiye edilir.
Tam isabet.
YanıtlaSil