12 Mayıs 2012 Cumartesi

SloganBozan'ın derdi, tasası, amacı


10 küsur yıldır televizyon seyretmiyor ve gazete okumuyorum. Yaşama enerjim emilmiyor böylece. Ama facebook'a neredeyse en başından bulaştım, twitter'dan uzak durmayı başarmış olsam da. Tabii facebooka bulaşmak demek, televizyonun, gazetenin ve de twitter’ın yeniden sinsice hayatına bir yerinden girmesi de demek.

Televizyon, gazete, facebook, twitter fark etmez, hepsi aynı 'klişe'yi çıkarıyor içimden: önündeki ekrana sinirlenen, homurdanan, ekranla kavgaya tutuşmaya çalışan bir tür deli. Tabii yeni nesil medyanın sunduğu olanaklardan biri tam da, bu didişmeyi kendine yönelendirmek. Ekrana yumruk sallamaktansa, üstüne altına ne düşündüğünü haykırarak kızdığın haberi, tweeti vesaireyi paylaşıvermek. Hatta ‘troll’lerinin yardımıyla, iyice bir köpürüp, öfke patlamaları, sinir boşalımları, katarsis’ler deneyimlemek.

Ama bu tür bir öfke boşaltımının beni kesmesi için biraz yaşlandım sanırım. Egemen kültürün fütursuz çarpıtmalarına, düpedüz yalanlarına, manipülasyonlarına, cehalet ve amneziye duydukları ve asla boşa çıkmayan güvenleriyle koşturdukları atlara sinirlenmiyorum artık, 40 yaşımda. Ama facebookda paylaşılan gazete haberlerinin, köşe yazılarınının ve televizyon programı parçalarının, altına üstüne girilen yorumların, papağan gibi, düğmesine basıldığı anda kayıtlı repliklerini sonsuza kadar tekrarlar gibi, kör değneğini beller gibi bu kültürün belletiklerini tekrarlamasına, hele de bunu kendine ait özgün bir fikiri cesurca beyan ediyorum zannıyla yapılmasına hala sinirleniyorum galiba. Son derece manasız bir sinir bu ve boşaltmaktansa kökünden kazımak daha manalı. Burada troll’lerin varlığı sakinleştirici bir alternatif ihtimal olarak beliriyor hatta.

Yakından ilgilenmekten kendimi alıkoyamadığım tek şey kalıyor geriye. O da, bir yandan bu alanların tümünden bağımsız ve eskiye dayanan ama bir yandan, tam da sosyal paylaşım ağlarında patlama yaşamakta olan, özlü sözler ve sloganlar. Ünlü yazar, tarihi şahsiyet, politikaclılardan vs. yapılan alıntılar, kitaplardan ve şiirlerden kesilip alınan cümleler, adına İngilizce’de ‘inspirational quote’ denen o gazlayıcı, motive edici alıntılar, bilgelerden bilgece cümleler, eskiden meydanlarda pankartlara yazılan türde sloganların çeşit çeşit renkte fona ve envai çeşit fontta yazılmış halleri, haber başlıkları, reklam sloganları ve tabii herbiri tanımı gereği özlüsöz olan statü cümleleri ve tweetler ile retweetler.

Sloganlar ve özlüsözler beni büyülüyorlar. Kimisi yukarıda sözünü ettiğim biçimde beni sinirlendiriyor ama kimisini de düpedüz ‘like’ ediyorum, çoğu zaman paylaşanla taban tabana zıt şeyler anlayarak ‘like’ etmekte olduğumu bilmenin verdiği ekstra hazla. Her durumda, üzerine konuştukça konuşasım geliyor. Söz özlüleştikçe içine tıkıştırılan ideolojinin dozu da o denli artıyor, üzerine söylenecek söz o denli çok oluyor. Bu yoğunaşmayı açmaya, bu düğümlenmiş yumakları ilmek ilmek ayrımaya, soğanın zarlarını teker teker soymaya, açtıkça açıp, açıldıkça didiklemeye kışkırtıyor sloganlar beni.

Kısacası sloganları ciddiye alıyorum ben. 

Gülüp geçemiyor, küfredip unutamıyorum. Aklıma takılıyorlar, zihnimde evirip çevirirken buluyorum onları, sinir yatıştıktan, büyülenme solduktan sonra bile üzerinde düşünmeye değer buluyorum. İlla ki bir yapı-bozuma tabii tutasım geliyor ve

Bir blog açıyorum.

İronik tabii...

Ama özlü sözlerde de ironi çok prim yapıyor, benden söylemesi.

Sanırım ne yapacağım belli olmuştur bu blogda:

Sanal ortamlarda dönen özlü sözleri, sloganları didikleyeceğim.

Tek cümlenin üzerine bir araba cümle kuracağım. 

Belki.

4 yorum:

  1. Yaaa lutfen yazmaya devam edin. Ne kadar ozlemisim sizi dinlemeyiiii :)) Off ya sinifta konusurken oturur agzinizin icine bakar hayran hayran dinlerdim yuzumde koca bir hayranlik ve gulumsemeyle, blog'u okurken ayni koca gulumseme belirdi yuzumde. I'll follow your blog.

    YanıtlaSil
  2. sağol tuna. iyi ki varsın.

    YanıtlaSil
  3. blog için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil