Yeni sloganımız
bir sosyal sorumluluk projesinden. İnsanları bilinçlendirmeye soyunan bu sloganımız,
ünlü yıldızların elinde tuttukları pankartlar biçiminde tasarlanmış. Neresinden
tutsanız elinizde kalacak kadar çok ve sorunlu ideolojiyi kısa bir cümleye
sığdırmayı başarmış, ‘boz beni’ diye yalvaran sloganlardan: “gerçek erkek, kız satın almaz”:
İkisi de birbirinden
vahim, iki dev sorun var bu sloganda. Önce anlatması daha kolay olandan başlayayım, yani şu ‘gerçek erkek’
mevzuundan.
Gerçek erkek ne?
Daha da önemlisi, hangi erkekler, ‘gerçek erkek’ değil? Evet bu sloganın ima
ettiği ortada: kadınları mal olarak gören, mallarını da hor kullanan, tecavüzcü
Coşkun lezzetinde bir takım erkekler, gerçek erkek değilmiş. ‘Erkekliğinizden
emin olsanız, kızları satın almazdınız’ demeye getirilmiş. Sanki bu iktidar
düşkünü, kadınlara mal muamelesi yapan erkekleri var eden tam da, ‘gerçek
erkek’ kavramı değilmiş gibi. Bu erkeklik denen bela, her an kanıtlanmak
zorunda olan, her an elden gidebilecek bir hayat memat meselesi olarak
tanımlanıp durmasa egemen kültürde, böyle erkekler kendiliğinden ortaya çıkarmış
gibi. Kısacası bu slogan, eleştirir gibi gözüktüğü bir erkeklik tipini yaratan
kültürel etmenlerden biri.
Tabii şu anlamda
çıkartılabilir slogandan rahatlıkla: ‘gerçek erkeğin kadına
boyun eğdirmek için, yatakta istediğini almak için para vermeye ihtiyacı
yoktur. Gerçek erkek zaten ne para, ne de zor kullanmadan bu sahte erkeklerin
sahip olduğu kadınlara sahip olur.’ Kötü niyetli bir okuma bu, ne sloganı
yazanların, ne de elinde tutanların demek istediğinin bu olmadığı belli. Belli
de, insan ağzımdan çıkanı kulağım duymadı deyince, yırtmış mı oluyor yani bu
vebalden?
Öte yandan hem
sloganı yazanlar, hem de elinde tutanlar şunu gayet iyi biliyorlar: İçinde yaşadığımz dünyada, ‘sen gerçek erkek değilsin’ denilen erkekler,
kadına mal muamelesi yapanlar değil, eşcinseller ve transerkekler. Bu yüzden de
bu slogan hem homofobiyi, hem de transfobiyi besliyor.
Ama bunlar
sloganın görece daha ‘masum’ yanları. Asıl büyük sorun, bu sloganın asıl
amacında gizli.
Bu slogan,
‘trafficking’ yani ‘insan ticareti’ olarak anılan, Türkçede ‘beyaz kadın ticareti’ olarak yer etmiş
olan ve ne idüğü son derece belirsiz bir olguya karşı yürütülen bir kampanyanın
parçası.
Evet yanlış
duymadınız ne idüğü belirsiz dedim. Tabii sizin hemen gözünüzde birşeyler
canlanıyordur, sansasyonel bazı imgeler, öcü masalları falan. Ama bunlar, konuya
dair sloganlardan, slogan formunda dayanaksız bir takım istatistiklerden ve
duygu sömürüsü dozu yüzünden neye uğradığınızı anlamadan hemen infiale kapılıp
dehşetlere düştüğünüz videolardan falan devşirilmiştir. Yeşilçam ve Hollywood da
elele verip, kafanıza bazı imgeler yerleştirmiştir illa ki. Boşuna değil
sloganımızın ardında Hollywood yıldızlarının durması.
Gerçekten de
sloganımız bu açıdan dahiyane, ‘insan ticareti’ni kelime olarak kullanmıyor
bile. Onun yerine ‘satın almak’tan dem vuruyor ve hemen, bütün ticaret karşıtı
kampanyaların itinayla yarattıkları bir kafa karışıklığını oluşturuveriyor
muhatabında. ‘Satın almak’ bir yandan insanların mal gibi alınıp satılmasına,
yani köleliğe işaret ediyor. Nitekim ‘insan ticareti’ne modern kölelik deme
adeti var. Öte yandan, hemen her dilde fahişeliğin ‘kendini satmak’, ya da
‘bedenini satmak’ olarak anılmasını çağrıştırmayı kendine borç biliyor.
Yani bu sloganı
‘erkek adam parayla seks yapmaz’ diye de okumak mümkün, ‘erkek adamın kadın
tacirleriyle işi olmaz’ diye de. Şu sahici erkeğimizin, fahişelerden mi uzak
durması gerekiyor, yoksa insan tacirlerinden mi belli değil. Çünkü belli ki,
fark etmiyor. Belli ki bu sloganı yazan ve paylaşanların gözünde fahişelik ile
insan ticareti arasında bir fark yok. Oysa şöyle DEV bir fark var ikisi
arasında: Bir tanesi kişinin kendi rızası ile yapılıyor,
diğeri ise rızası olmadan.
Bu farkın fark
edilememesi, ‘kadın ticareti’ olgusunun ayrıştırılamaz bir parçası. Kadın
ticareti, kadınlara ‘zorla fuhuş yaptırtmak’ anlamına geliyor. Bilindik kadın
ticareti senaryosu, genelikle kaçırma, alıkoyma, tehdit, şantaj ve fiziksel
şiddet uygulamayı da içeriyor. Gelgelelim sokaktan geçen gelişigüzel yüz kişiye
‘beyaz kadın ticareti’ ne demek diye sorsanız çoğunluk size ‘fuhuşun kibarcası’
diyecektir. Yani işin ‘zorlama’ kısmı tanımdan düşecektir. Bu bir cehaletten
kaynaklanmıyor. Ya da kaynaklanıyorsa bile bu ele aldığımız slogan gibi
kampanyaların özellikle yarattıkları ve yaydıkları bir cehalet. Dezenformasyon
denen şey yani.
Nitekim egemen
kültür bizi her vesileyle fahişeliğin zaten ancak ‘zorla’ olabileceğine
inandırmaya çalışıyor. Hiçkimse kendi hür iradesiyle fahişe olmayı seçemezmiş,
fahişeliği bir iş olarak tercih edemezmiş gibi davranılıyor. Hal böyle olunca,
fuhuş ile ticaret arasındaki farkı fark etmek de mümkün olmuyor.
Misal
İngiltere’de insan ticaretini yasaklayan kanunlar, ‘rıza’ aramıyorlar bile. Göçmen
bir kadın, kendi rızası ve tercihiyle seks işçiliği yapıyor olsa bile, insan
ticareti mağduru sayılıyor. Peki tüyler ürpertici ticaretin kurbanı sayılan bu
kadına ne yapılıyor dersiniz, sınırdışı edilerek kurtarılıyor!!!
Londra’da,
olimpiyat köyünün etrafında yaşayan seks işçilerini temizlemeye çalışan polis,
oturma ve çalışma izni bulunan, 25 yıldır İngiltere’de yaşayan, Brezilyalı bir
seks işçisini, kadın ticareti mağduru, onu havalanından karşılamaya gelen
sevgilsini ise, insan taciri olarak tutuklatmaya kadar vardırabiliyor bu işi.
Dahası İngiltere’de
‘insan ticareti şikayet hattı’ var, aradığınızda doğrudan göçmenlik bürosu
çalışanlarına bağlanıyorsunuz, hayat kurtarıyorum sanarak, birisinin apar topar
sınırdışı edilerek hayatının karartılmasına katkıda bulunuyorsunuz.
Yani ‘ticaret
bahane, yabancı düşmanlığı şahane’. Eskiden yabancı düşmanlığıyla, ırkçılıkla
suçlanan polis ise, ‘insan ticareti’ bahanesiyle, bir de kurtarıcı kahraman
konumuna geliyor. Ama Batı’nın
kurtarmak adına uyguladığı şiddetle ilk kez burada karşılaşmıyoruz öyle değil
mi? Demokrasi getiren bombaların yanında, seks kölelerini özgürleştiren,
fahişeleri aile yuvalarına geri postalayan kahramanların lafı mı olur
diyeceksiniz. Oysa kahramanlığın büyüğü, küçüğü olmaz. Her kahramanlık gerçek
kahramanlıktır ve kahramanlar erkektir.
Yine sarkastik olmaya
başladım. Sinirleniyorum çünkü. Gelin bu saçmalığı mümkün kılan varsayımdan
uzaklaşalım da sinirlerim yatışsın. Yani kurtarıcılığa soyunmadan önce
kurtaracaklarımıza bir kulak verelim. Mesela Uluslararası Fahişeler Birliği’nin
çok haklı şu sorusunu evire çevire bir düşünelim:
“İnsan ticareti, kaçırma, alıkoyma, tehdit, şantaj,
tecavüz, kötü muamele gibi her biri zaten yasalarca yasaklanmış ve ağır cezalar
uygun görülmüş suçlardan oluşuyor. Hal böyleyken, insan ticareti diye yeni bir
suç kategorisinin yaratılmış olmasının, bu ticaretin kurbanlarına ne faydası
var?”
Ve gelin seks
işçiliği ile ilgili çok temel bazı noktalarda hemen şimdi anlaşalım:
Öncelikle, ‘seks
işçiliği’ teriminin kullanılmasının nedeni, bir tür ‘siyaseten doğruculuk’
değil. ‘Fahişe, kevaşe, vesaire hakaret, o yüzden seks işçisi diyelim’ değil
burada mevzu. Ahlakçıysanız, adına ne derseniz diyin zaten mevzuuya aynı at
gözlükleriyle bakacaksınız. Değilseniz, fahişe kelimesi size zaten hakaretamiz
gelmeyecek.
Asıl mezvuu şu
ama:
FAHİŞELİK BİR İŞ. Çalışıyorsun, karşılığında
para alıyorsun.
Ve bariz belki
ama inatla belirtmekte fayda var:
Fahişeler kendini satmıyor,
bedenini satmıyor, bir hizmet satıyor. Fahişelik hizmet seköründe bir iş yani. İŞ
YAHU BİLDİĞİN İŞ İŞTE, SENİNKİ GİBİ İŞ.
Evet, bu işin
birçok çalışanı, işini istemeden yapıyor ama dünyadaki işlerin çoğu için
geçerli bu.
Yani, ‘istemeden
yapıyorum’ demek, ‘seks kölesiyim’ demek değil. ‘Başka bir iş yapmayı tercih
ederdim’ demek. ‘Her işi buna tercih ederdim’ demek de değil. ‘Taksi
şöförlüğünü istemeden yapıyorum, imkan olsa da başka bir iş yapsam’ diyen taksi
şöförüne nasıl yaklaşıyorsanız bir zahmet ‘işimi istemeden yapıyorum’ diyen
fahişeye de öyle yaklaşın. Şöför lafın gelişi, istediğiniz işi koyabilirsiniz
yerine misal doktor, mühendis, akademisyen, devlet memuru vs.
Evet, bu işin bir
çok çalışanı, zorunluluktan çalışıyor ve yine dünyadaki çoğu insan için geçerli
bu.
Yani
zorunluluktan çalışmak, illa da kafana silah dayanıyor, insan tacirleri seni
kaçırdı, kurtulamıyorsun demek değil. Misal Türkiye’de bir çok seks işçisi,
transeksüellere başka hiçbir işe yaptırtılmadığı için seks işçisi olarak
çalışıyor. Çok duyarlıysanız bu konuya, insan tacirleri değirmenleriyle
savaşacağınıza bir transeksüele iş verin, ‘transeksüellere iş verilsin’ yazılı
dövizlerle poz verin, hatta ‘erkek adam transeksüellere iş verir’ yazın da,
ironin dibine vurun ve bu tür sloganları paylaşın.
Evet, bir çok
çalışan işinin koşullarından memnun değil ama dünyadaki neredeyse bütün işler
işin geçerli bu.
Evet, ŞU ANDA çok
kötü koşulları olan bir iş seks işçiliği ama bir işin koşulları kötü diye o işi
yasaklamıyoruz malum. Tam tersine, o işi yapanların talepleri doğrultusunda,
işin koşullarının iyileştirilmesini istiyoruz.
VE son olarak,
dünyadaki bütün işler için geçerli olan basit bir gerçeğin daha, bu iş için de
geçerli olduğunu kabul edelim artık:
Bu işi hem
isteyerek, hem severek yapanlar yani işinden memnun olanlar da var. Hasta
değiller, sapık değiller, beyinleri yıkanmış değil, cahil değiller, aptal
değiller. Bir hizmet sağlıyorlar, işlerini iyi yapıyorlar, karşılığında maddi
ve manevi tatmin oluyorlar. Anlaştık mı? Oldu mu?
Yok yok biliyorum
ben, daha anlaşamadık, daha çok yazacağım ben bu konuda.
Gerçekten pek bir
duyarlıysanız, seks işçilerinin dertlerini pek bir umursuyorsanız, bir zahmet
onlara danışmadan, onlara yardım etmeyin. Amerikan usulü kurtarıcılığa soyunmadan,
kurtarıcıyım diye ortaya atılanlara bağışlarda bulunmadan, bu tür saçma sapan
sloganları paylaşmadan, seks işçileri bu konuda ne demiş bir sorun. Seks
işçileri kendi dertlerini kendileri gayet güzel dile getiriyorlar, örgütlüler,
hem bu ülkede, hem dünyada.
Bu noktada
akademisyenliğim tutacak ve size bir okuma listesi vereceğim, kusura bakmayın
mesleki defermasyon, her işin zorluğu ayrı dediğim gibi:
Eğer İngilizce biliyorsanız ‘Human Rights, Sex Work
and the Challenge of Trafficking’i şiddetle tavsiye ederim. http://www.xtalkproject.net/ sitesinde
bulabilirsiniz. Seks İşçileriyle ilgili her tür sorunuzun yanıtının yanısıra.
İngilizce
bilmiyorsanız, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı’nın 2011’de yayınladığı ‘Seks
İşçileri ve Yasalar: Türkiye’de Seks İşçilerine Etkileri ve
Öneriler’, iyi bir başlangıç noktası olabilir.
Ve sizi Pembe
Hayat Derneği’nin düzenlediği Seks İşçileri Konferansı’nın bu yıl
gerçekleştirilen beşincisinde, seks işçisi, lgbtt aktivisti dostum Buse
Kılıçkaya’nın dile getirdiği muhteşem bir sloganla bırakıyorum:
Bütün dünya fahişleri kurtarmaya çalışıyor ama
Asıl dünyayı fahişeler kurtaracak!